Lisedeyken, araba kullanmayı çok önemli bir iş zannederdik. Caddelerde, sokaklarda, olur olmaz yerlerde gazlar, gürültü yapar, çok iyi bir iş başardığımızı düşünürdük. Yaptığımız pek doğru sayılmazdı; hem kendimizi hem çevredekileri tehlikeye atıyorduk ve bunun farkındaydık. Ancak henüz ehliyet alacak yaşa bile gelmemiştik ve hatalarımızı tekrarlamaktan zevk alıyorduk.
Üniversiteye geçtiğimizde işler biraz değişti. Artık marifet sadece otomobil kullanmak değil, iddiaları kazanmak, iki nokta arasını en kısa sürede katetmek, kendi aramızda uzun mesafeli yarışlara girişmek haline gelmişti.
Olur olmaz yerlerde sürekli yarışıyor, kimi zaman para, kimi zaman sadece tatmin için ortalığı karıştırıyorduk.
Televizyonlarda motorsporlarını takip ediyorduk, spor otomobillerimiz vardı, yarışmayı seviyorduk ve fırsatları değerlendirmeye çalışıyorduk.
İzmit Körfez Pisti’ni keşfettiğimizde üniversiteye gelmiştim. Dünya standartlarıyla karşılaştırınca oldukça ilkel, güvenlik önlemleri pek başarılı olmayan bir pistti Körfez. Yine de tribünleri olan, üstelik bir gölün çevresinden dolaşan bir mekânda yarışma imkânı sunmuştu bize.
Oradaki aktivitelere katılmaya başladık bu kez. Kendi aramızda yarışlar düzenledik, çeşitli organizasyonlara katıldık. Pistte yarışmanın keyfi bambaşkaydı. Kask, tulum gibi ekipmanlarla, -boş bile olsa- tribünlerin önünde yarışmak ayrı bir heyecan ve keyif veriyordu insana.
Caddelerde yarışmaya devam eden arkadaşlarımıza pistlere çıkmalarını, daha güvenli ve profesyonel ortamlarda yarışmalarını tavsiye ediyorduk.
Körfez’in İstanbul’a yakınlığı, birçok gencin sokaklarda yarışmayı azaltmasını sağladı İstanbul’da. Türkiye Pist Şampiyonası, Türkiye Drag Şampiyonası gibi ulusal aktivitelere katılmaya başlayanlar oldu. Lisans alıp ulusal aktivitelere katılacak vakti ve parası olmayanların yerel yarış organizasyonlarına katıldığını gördük. Üstelik tribünler de dolmaya başlamıştı, artık insanlar haftasonu değişik bir şey yapmak için Körfez’e, yarış izlemeye gitmeye başlamışlardı. Biraz kör topal da olsa, bir motorsporları kültürü oluşmaya başlamıştı.
Geçtiğimiz sene, “çevredekilerin gürültüden şikayetçi oldukları gerekçesiyle” Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından mühürlendi Körfez pisti. Saçma sapan bir gerekçeydi bu.
Pist de, çevresindeki evler de yıllardır değişmedi. Oraya taşınmayı düşünen herkes pistin varlığını da, yarış esnasında sesten rahatsız olacağını da bilir.
İzmit sınırları içinde kalan pistin işletme haklarının İstanbul Motorsporları Kulübü’nde olması, İzmit Büyükşehir Belediyesi’nin de bu işten hoşlanmıyor olması insanın aklına başka ihtimaller getiriyor.
Başka ihtimal olsa da olmasa da, gerçekten ses kirliliği gibi aptal bir gerekçeyle mühürlenmiş olsa da Körfez bir senedir kapalı.
70 milyonluk Türkiye’de topu topu üç tane pist vardı. İstanbul Park’ı Bernie Ecclestone’a kaptırdık, korkunç kira bedelleri yüzünden gençlerin gidip organizasyon yapmasına imkân yok. İzmit Körfez kapatıldı. Şu anda açık olan tek pist İzmir Pınarbaşı pisti.
Onun da ismi değişti aslında. 1997′de bir hurdalığı alıp pist haline getiren Erol Hülagü’nün şirketi TAR’ın elinden kirasını ödemediği gerekçesiyle birkaç ay önce alınarak ihaleye çıkarıldı. İhaleyi Ümit Ülkü’nün şirketi Ülkü Grup kazanarak pisti işletmeye başladı. Şu anda bütün Türkiye şampiyonaları yeni adıyla İzmir Ülkü Yarış Pisti’nde düzenleniyor. Umarım yeni işletmecileri sorun yaşamazlar.
Drag pistlerini saymazsak, başka da pist yok zaten. Böylesine basiretsiz, beceriksiz, vurdumduymaz bir ülkede yaşayan gençleri, sokaklarda yarışıyorlar diye cezalandırmak saçma oluyor. Önce imkân verin, kullanmazlarsa cezalandırın.
Devletin pist yapmasına yönelik bir ümidimiz yok, hiç olmazsa mevcut pistlerimize dokunmasın.
Umit DOGAN 2010-06-30 16:54:23
Her ile bir havaalanı kampanyası ile onlarca kullanılmayan, pistinde tahıl ürünleri kurutulan havaalanı yapmak yerine, her bölgeye bir pist yapılsa...